İnsanlık tarihi, savaşların ve devrimlerin olduğu kadar, görünmeyen düşmanlarla verilen mücadelelerin de tarihidir. Salgın hastalıklar, zaman zaman bir kıta büyüklüğünde hayatı felç etmiş, insanın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatmıştır. Kara Veba'nın Avrupa sokaklarında yankılanan sessiz çığlığı, 1918 İspanyol Gribi'nin sessizce aramızdan aldıkları ve COVID-19 pandemisinin dünya çapındaki yankıları... Hepsi, görünmeyen bir tehdidin ne kadar güçlü olabileceğini gösteren izlerdir.

Salgınlar yalnızca bedenleri değil, toplumların ruhunu da yaralar. Korku, güvensizlik ve yalnızlık; mikroplar kadar hızlı yayılır. Ancak her felaketin içinde bir yeniden doğuş ihtimali vardır. Bilim insanlarının gece gündüz çalışmaları, doktorların tükenmeyen sabrı ve toplumların dayanışma ruhu, karanlığın içindeki en parlak umut ışıklarıdır.

Bugün, geçmişin öğrettiklerini unutmadan, bilimin rehberliğinde ilerlemeliyiz. Çünkü salgınlar, sadece hastalıkların değil, aynı zamanda dayanışmanın, bilincin ve insanlığın sınandığı zamanlardır. Ve biz, her seferinde, biraz daha güçlenerek ayağa kalkmayı biliriz.